Didem.




İki dudağını sıkı sıkı birleştirip tükürükler saçarak p harfini zorlayan bir çocuk, oturduğum masanın dibinden yirmi saniyede bir, hızla geçiyor. O, masanın köşesini teğet geçtikçe ben dudağımı ısırıyorum. Sonunda dayanamayıp, gazetemi okumaya devam ediyormuş gibi yaparak avucumun içiyle çaktırmadan masanın köşesini kapatıyorum. Döne döne Pıfpıfflayan uçak taklidi yaparken, elimin üzerinden rüzgarı geçiyor üç kez daha. Kocaman gözleriyle esmer bir kız çocuğu.
Annesi, kolundan tuttuğu gibi ağzına sıkı bir tokat yapıştırıyor. Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum. O esnada, bir daha çocuk doğurmaması için kadının rahmine saman doldurduğumu hayal ediyorum.
Oysa ne büyük risktir kız çocuklarını kırmak, ne tehlikelidir. Öyle boşluğa düşüp ahlaksız edepsiz olacaklar diye değil. Kız çocukları, kırılan yerlerinden tomurcuklanıp büyürler de ondan. Kırıklarından sürgün vererek büyüme sürecini bir türlü tamamlayamayan kadınlar, birbirlerini hastalıklı dallarından tanırlar. Güneşe dönük yüzlerinden, anlık sararıp solmalarından ve hiçbir toprağa kök salamayışlarından tanırlar birbirlerini. Sorgusuz sualsiz kök saldıkları toprak kayıp giderse yüzleşecekleri köklerinden korkarlar. Dikbaşlılıkları, toplumsal öğretileri alaşağı etmiş korkularındandır çoğu zaman: Bağlandıkları ilk kaya parçası kayıp düştüğünde vazgeçerler ait olmaktan; pek tabii sahip olmaktan...

Devrimci kadınlardır...
Çünkü yaşadığın toplumda böylesi makbul görüldüğünden, söylenenden bir adım ötesine geçmeyen, porselen tabaklar biriktirip, serpilmeye başladığı andan itibaren kendisini henüz var olmayan kocasına hazırlayan genç kadın olmak, yüksek bir –İhtimaldir; aynı toplumun kınayan ifadelerine karşı sükunetle dik durmaya çalışmak ise; İhtilal.
Dik durmak, bedeli yetiştiğin topraklara göre değişen iddialı bir eylemdir kadın için…
ve kimi toprakları vardır ki dünyanın, sınırları cehalet ve kanla örülür.
Ait olduğu coğrafya ne kadar acılıysa;
boyun eğmeyen kadınlar,
o kadar erken ölür.


                                                               ***********            



-Didem Yaylalı; giyim tarzından, yaşam tarzından, Haziran direnişine verdiği destekten ötürü fişlenmiş bir hakim adayıydı. Hakkında göstermelik soruşturmalar açıldı, karalandı, onuru kırıldı, umutsuzluğun karanlığına sürüklendi. 26 yaşında, bir otel odasında hayatına son verdi. 
Elbiselerimizde, bedenimizde, aşklarımızda, sokaklarımızda dolaşan kirli elleri kurduğunuz boktan düzenin; gün gelip kendini boğazladığında, size rağmen umut edebildiği için, heybetinize rağmen kafa tutabildiği için yaşamını yitiren çocukların güzel gülüşleri, zamanla tesir eden bir zehir gibi dolaşsın damarlarınızda. 
Ettiğiniz son duanın dilini unutun da, katlettiğiniz gülümsemeler mıh gibi kazınsın aklınıza.


Akıttığınız kan dolusu, amin.



Vitrindeki Van Gogh

Kötü bir rüya gördüğümü söylediğimde, “Sus, sakın kimseye anlatma. Suya anlat. Akıp gitsin” derdi anneannem. Ben de koşa koşa bahçedeki ta...