önüm arkam sağım solum sobe.


Herkesin hayatı boyunca en az bir kere aklından geçirdiği bir şeyi son zamanlarda çok şiddetle istiyorum ben. Nitekim isteklerimi beyin gücüyle değil hayal gücümle şekillendirdiğimden yanaklarımı şişirip dudaklarımı sarkıtarak yine uufff çekiyorum sonunda.

-ben kendimden bir kaç tane daha istiyorum.-

Onları yerleştireceğim yerler var çünkü. evet biriyle baş edemezken birkaç tanesi için uğraşmak ruhuma fazla gelebilir ama buna değer.
Çünkü olduğum yerde ve mütemadiyen; caydığım kararlar, döndüğüm yollar, olamadığım yerler, kaybettiğim insanlar, katlettiğim hayallerimi giyinip kendimi sorguya çekiyorum.
Verdiğim cevaplar;ne mızıkçılık yapmış çocuğunki kadar masum, ne de taş çalmış bir kumarbaz kadar artniyetli.
Farzı misal saklambacın, en güzel yerinde çıkıp gidersen, kalanlar eksik, giden yarım kalır da hep içimi burkmuştur gidişime rağmen oyunun devam edişi.

***
Bu, verilmiş kararları sorgu seansları yüzünden insan, diğer ucu göğüs kafesine geçirilmiş bir çengelli iğneyle takılı kalır yarım bıraktıklarına ki, bu böyle devam etseydi kan gövdeyi götürür ve muhtemelen dünyada en sık ölüm sebebi mutsuzluk olurdu.
Nitekim bu noktada mübarek insan beyni öyle bir çözüm bulmuş ki, her derde deva adeta.
Hatalı kararlar, başarısızlıklar, talihsizlikler ve hayata dair bilimum can yakan hadiseler, nesilden nesile aktarılan o mucizevi cümleyle çok kolay atlatılır.

Her işte bir hayır vardır!

Bu cümleyi kurup inandıktan sonra artık çengelli iğne, hayatımızı kolaylaştıran bir gereç olarak mesleğine geri döner.

En sahici materyalist olsun, mutlaka hayatının belli dönemlerinde inanmıştır bu teze. Öyle akıllıca tasarlanmış bir savunma silahıdır ki, hem mistik bir havası vardır hem de asla aksini ispatlayamaz kimse. Böylece, kendimizi yargıladığımız mahkemeleri yıkarak, -hayırlısı buymuş- gerekçesiyle beraat kararı verir, üstüne bir de gidemediğimiz ve iki dakika önce özlemi beynimizi kemiren yolları hayırsızlık suçundan ipe göndeririz.

ve belki de; yarım bıraktığı masalların mutlu sonla biteceği gerçeğini kaldıramadığı için yarattı insanoğlu bu cümleyi. her işte bir hayır vardır'la bantladı çatlaklarından sızan soruları.

mutsuzluktan ölürdü nitekim, yanlış yerlerde aradığı mutlulukların, terkettiği oyunlarda elma deyince çıkacağını bilseydi.

kalbidelik.


bana yaptığım hatalar çok şey öğretir, bir daha yapmamam gerektiği hariç. öyle alakasız bir hatadan, bambaşka, hayatın kendisine dair bir sonuç çıkarabilirim, ama aynı hatayı tekrarlama potansiyelim her daim mevcuttur. davranışlarımı belirleyen olgunun karakterim olduğunu ve bunun belli bir yaştan sonra çok az değiştiğini kanıksadım artık. bu yüzden bir daha dünyaya gelsem yine şu an bu yazıyı yazıyor olurdum.
örneğin UHT süt kutuları. tepesini delmem gerektiğini biliyorum. ama sekiz yaşımdan beri önce luk luk luk diye her tarafa sıçratarak bardağa doldurur, ondan sonra delerim tepesini. her seferinde de önce mutlu olur, sonra fizik kurallarının hayatın içinde ne kadar önemli olduğunu düşünürüm. değişmez bu. etrafı temizlerken de kendime kızarım.

-keşke bir yerlerimize yara açılmadan da öğrenebilsek adam gibi davranabilmeyi.

mesela.

çilekli çikolatayı çok seviyorum ben. Ama hayatımda hiç markete gidip almadım, çünkü yemektense cümle içinde kullanmayı tercih ediyorum; çilekli çikolata kulağıma o kadar hoş geliyor ki, tadınca hayal kırıklığına uğrayacağım diye korkuyorum. Zaten bir çok şey hep cümlelerimin içinde kaldı benim. Bu, temkinli davranıp kendimi garantiye alma içgüdüsü yüzünden, çok sevdiğim ama tadamadığım herşeye, özlemle selam olsun.

Tarihe en büyük savaş diye geçsin k.çımızla devirdiğimiz dağ gibi aşklar.

içimde çok fazla kelime var birikerek çoğalmış. ve ben, melankoliden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum, kendime küçük mutluluklar hediye edebilmek için. ara ara, özellikle akşam vakti, içimde cılız yanan floresan lamba gibi ortaya çıkabilen bu hissiyatı, yazarak kuvvetlendirmekten şiddetle kaçınıyorum. Lakin üfleyerek sönmüyor, fırlatıp atıyorum. azcık kırılıyorum.
bu yüzdendir ki, bu şey, yazı değil,bir yazmayı engelleme çabası.
ve başlığı, Küçük İskender'in lambama en az oniki voltluk katkısı.

Vitrindeki Van Gogh

Kötü bir rüya gördüğümü söylediğimde, “Sus, sakın kimseye anlatma. Suya anlat. Akıp gitsin” derdi anneannem. Ben de koşa koşa bahçedeki ta...